
Hala sinir küpüyüm bu hususta. O yüzden fazla uzatmayacağım. Uzun uzun yazarsam çığırdan çıkmaya aday adayıyım. Çıkınca, girmek de bilmiyorum ayrıca. Ya da düşündüm de; foruma yazdıklarımı toparlayayım en iyisi. Başka türlü olmayacak. Sinirleniyorum...
Hak yeme, hakla beraber bok yeme, hak ve bok yiyip zeytinyağı gibi üste çıkma hususlarında bizim camianın ezildiğine pek de şahit olmayan bir sürü kuşak var. Bizim neslimiz biraz daha "Acıların Kuşağı" yakıştırmasına paralel gitse de hiç kesişmedik o tabirle. Hep büyüktük. En büyüktük...
Gün geldi. "Endüstriyel" dediler. "O da ne ki lan?" diye kenarında temkinli dururken, bir de baktık ki içine düşüvermişiz. Camianın başkanı birilerini transfer etmiş. O birilerinin üç kelimesinden dördü Fenerbahçe'ye küfürmüş, falanmış, fişmekanmış. Biz "Aman efendim, değerler elden gidiyor" dedikçe; "eski kafalı" olmuşuz, "bağnaz" ve hatta "yobaz" olmuşuz.
Sonra gün gelmiş. Kitle patlamış. Cihan abi'nin dediği gibi "Aziz Yıldırım'a da üzüldüm. Hala canını çıkaramamış şu tribünün. Bak tepesi atınca ne paralı amigoları dinliyor, ne blok rüşvetini" kısmına geldiğimizi görmüşüz. Dün akşamki Efes Pilsen maçında olduğu gibi...
Ceo operasyonuyla bu takımın ahenginin anasını laciverte boyayan; taraftar değil.
"Genç Slovenler ki her biri birer Bodiroga olup, aleme nam salacaklar" diye 2010 dolması yutturmaya çalışan; taraftar değil.
İdari olsun olmasın, her konuda camiaya yalan söyleyen; taraftar değil.
Kombine olsun, bilet olsun, sürekli sağa sola sokuşturmaya çalışan da taraftar değil.
Peki neden bu olayda suçlu taraftar?
Her ortamda koyun yerine konmaya çalışılan, her tarafta tebaa modeline oturtulmaya çalışılan camianın en etkin sac ayağı; ister bir kaç kişinin kendinden geçmesiyle, ister bir tribünün tepki koymasıyla diyelim ama neticede bir dinamiğin ortak işlerliğiyle "Biz daha ölmedik" mesajı verebiliyorsa ve hepsinden önemlisi bu mesajını serseriliği ve kötü niyeti tescillenmiş ama bir türlü kınanamayan ve yaptırıma uğramayan güruhun alnına alnına çakıyorsa, bu benim için alternatif bir tecziye yöntemidir. Ha kupayı Efes Pilsen mi aldı? Buyursunlar. Ama Fenerbahçe ile uğraşmanın bir miktar pahalıya patlayacağını birileri öğretemiyorsa, bu taraftarın öğretmesini de çok görmemek lazım.
Şimdi bunları söylüyoruz diye köktenci olacağız ama yok başka yolu. Bizim ülkemizde yok. Ha biz çok refah dolu bir ülke olurduk. Sporu yönetenler ipimle kuşağım takılmazlardı. Sporu bir meslek olarak icra edenler boyundan büyük işlere kalkışmazlardı. İşte o zaman hep beraber, ismi mesut göbek adı bahtiyar düşüncelere dalabilirdik ama dalamıyoruz, yıllarca böyle bilemiyoruz.
Medya denen deli-divane sürüsü bu şekilde davrandıkça kısa vadeli çözümü geçip, uzuna koşamayız. Bittabi medyanın umurunda olmaması normal. Adam tiraj güdüyor.
E peki Devlet'in neden umurunda değil? Değil, çünkü Devlet milleti umursamıyor, çoğunlukla. Hele ki maça giden, orada vakit geçiren insanı... Ne işi olur deliyle devletin?
Peki "Basketbolu seviyorum" diye ortada gezenlerin neden umurunda değil? İşte bunu anlamak güç? Bir Allah'ın kulu çıkıp da Ergin Ataman'a "Birader manyak mısın sen?Ne geriyorsun alemi?" demedi. Bir kişi çıkıp da Kaya Peker'e "Aklın mı eksik senin? Neden çocuk gibi davranıyorsun?" diye sormadı. Yapamadılar, çünkü hep yüz yüze baktılar. "Aman yarın bir gün bir şey olur, işimiz düşer. Yanlış anlar, bozuşmayalım" diye düşündüler. Neticede ne oldu? Şımarık veletler gibi ortada gezen bu çok gelişmişlerin ağzının ortasına bir fiziki müdahale oldu. Basketbol camiasının yüce insanları da ağlamaya başladı. "Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" diyen ata ortak halbuki. Niye bu şaşkınlık? Neden bu hüzün?
Başka suçlu yok mu? Olmaz mı?
Hak yeme, hakla beraber bok yeme, hak ve bok yiyip zeytinyağı gibi üste çıkma hususlarında bizim camianın ezildiğine pek de şahit olmayan bir sürü kuşak var. Bizim neslimiz biraz daha "Acıların Kuşağı" yakıştırmasına paralel gitse de hiç kesişmedik o tabirle. Hep büyüktük. En büyüktük...
Gün geldi. "Endüstriyel" dediler. "O da ne ki lan?" diye kenarında temkinli dururken, bir de baktık ki içine düşüvermişiz. Camianın başkanı birilerini transfer etmiş. O birilerinin üç kelimesinden dördü Fenerbahçe'ye küfürmüş, falanmış, fişmekanmış. Biz "Aman efendim, değerler elden gidiyor" dedikçe; "eski kafalı" olmuşuz, "bağnaz" ve hatta "yobaz" olmuşuz.
Sonra gün gelmiş. Kitle patlamış. Cihan abi'nin dediği gibi "Aziz Yıldırım'a da üzüldüm. Hala canını çıkaramamış şu tribünün. Bak tepesi atınca ne paralı amigoları dinliyor, ne blok rüşvetini" kısmına geldiğimizi görmüşüz. Dün akşamki Efes Pilsen maçında olduğu gibi...
Ceo operasyonuyla bu takımın ahenginin anasını laciverte boyayan; taraftar değil.
"Genç Slovenler ki her biri birer Bodiroga olup, aleme nam salacaklar" diye 2010 dolması yutturmaya çalışan; taraftar değil.
İdari olsun olmasın, her konuda camiaya yalan söyleyen; taraftar değil.
Kombine olsun, bilet olsun, sürekli sağa sola sokuşturmaya çalışan da taraftar değil.
Peki neden bu olayda suçlu taraftar?
Her ortamda koyun yerine konmaya çalışılan, her tarafta tebaa modeline oturtulmaya çalışılan camianın en etkin sac ayağı; ister bir kaç kişinin kendinden geçmesiyle, ister bir tribünün tepki koymasıyla diyelim ama neticede bir dinamiğin ortak işlerliğiyle "Biz daha ölmedik" mesajı verebiliyorsa ve hepsinden önemlisi bu mesajını serseriliği ve kötü niyeti tescillenmiş ama bir türlü kınanamayan ve yaptırıma uğramayan güruhun alnına alnına çakıyorsa, bu benim için alternatif bir tecziye yöntemidir. Ha kupayı Efes Pilsen mi aldı? Buyursunlar. Ama Fenerbahçe ile uğraşmanın bir miktar pahalıya patlayacağını birileri öğretemiyorsa, bu taraftarın öğretmesini de çok görmemek lazım.
Şimdi bunları söylüyoruz diye köktenci olacağız ama yok başka yolu. Bizim ülkemizde yok. Ha biz çok refah dolu bir ülke olurduk. Sporu yönetenler ipimle kuşağım takılmazlardı. Sporu bir meslek olarak icra edenler boyundan büyük işlere kalkışmazlardı. İşte o zaman hep beraber, ismi mesut göbek adı bahtiyar düşüncelere dalabilirdik ama dalamıyoruz, yıllarca böyle bilemiyoruz.
Medya denen deli-divane sürüsü bu şekilde davrandıkça kısa vadeli çözümü geçip, uzuna koşamayız. Bittabi medyanın umurunda olmaması normal. Adam tiraj güdüyor.
E peki Devlet'in neden umurunda değil? Değil, çünkü Devlet milleti umursamıyor, çoğunlukla. Hele ki maça giden, orada vakit geçiren insanı... Ne işi olur deliyle devletin?
Peki "Basketbolu seviyorum" diye ortada gezenlerin neden umurunda değil? İşte bunu anlamak güç? Bir Allah'ın kulu çıkıp da Ergin Ataman'a "Birader manyak mısın sen?Ne geriyorsun alemi?" demedi. Bir kişi çıkıp da Kaya Peker'e "Aklın mı eksik senin? Neden çocuk gibi davranıyorsun?" diye sormadı. Yapamadılar, çünkü hep yüz yüze baktılar. "Aman yarın bir gün bir şey olur, işimiz düşer. Yanlış anlar, bozuşmayalım" diye düşündüler. Neticede ne oldu? Şımarık veletler gibi ortada gezen bu çok gelişmişlerin ağzının ortasına bir fiziki müdahale oldu. Basketbol camiasının yüce insanları da ağlamaya başladı. "Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir" diyen ata ortak halbuki. Niye bu şaşkınlık? Neden bu hüzün?
Başka suçlu yok mu? Olmaz mı?
Kaya Peker, bir anda olgun adam pozuna girip "Türkiye'de sadece bu seri konuşuluyor. Ne kadar güzel basketbolumuz için." diye demeç veriyor. "Sen rakip olarak Fenerbahçe ile oynadığın için Türkiye'de sadece bu seri konuşuluyor" diyemeyen basketbol idarecilerimize ne demeli? "Antu'yu benim çocuk idare ediyor" diye ortalarda gezeceğine, "Kapıları kırın" diye karşılıksız çek gibi ağlayacağına, "Ömer Onan'a verip veriştireceğine" ve "Pankartları ucundan tutayım da şirinlik olsun" diyeceğine bu işlerle ilgilense daha iyi olur aslında ama nerde...
Öbür yanda Turgay Demirel...
Öbür yanda Turgay Demirel...
Bir röportaj vermiş ki evlere şenlik. Neymiş, basketbolda çete varmış da, bunun içerisinde hakemler ve antrenörler bile varmış da, çökertmesi o kadar kolay değilmiş de... Kardeşim, sen ilk Federasyon Başkanı olduğunda doğan erkek çocukların neredeyse son yoklaması alınacak. Sen hala "Çete var da çökertemiyoruz da falan da fişmekan da" Ama kabahat sende değil, seni sevende. Seni seçtirende. Bununla övünende...
Evet olmasın. Küçük çocuklar hengame arasında kalmasın. Korku dolu gözlerle etrafa bakmasınlar. Eğlenmeye gelmişlerse eğlenebilsinler. Ebeveynleri "Yavrum tehlikede" diye sinir krizleri geçirecek hale gelmesinler.
Ama bir "Olmasın" daha var. Taraftara "Abalı" muamelesi yapılmasın. İnsanlar "Bu işsiz güçsüz takımı..." diye başlayan saçma salak genellemelere tabi tutulmasın. Bir takım burnu Kaf Dağı'nda mukimler saha içinden ve dışından "Siz kimsiniz de..." ile başlayan cümleler kurmasın. İyi olmuyor. Ne öncesi, ne esnası, ne sonrası hayra çıkmıyor. Bu kadar şer, boyunda ilmekten beter yer eder...
3 yorum:
2 gündür anlatmaya çabalıyoruz, yazıyoruz, çiziyoruz, tartışıyoruz.
Başarı döneminde Fenerbahçe'liliğiyle gurur duyup ortalık karışınca tarafsız kesilip kendisini öfkeli kalabalıktan ayırma çabasıyla karşı kıyıya yelken açanlara da anlatamıyoruz.
Senin bu yazdıklarından daha iyi anlatılamazdı.
Ortalığı geren Ergin Ataman ve Kaya Peker mi???? Biz başka maç seyrettik galiba. Klasik bir fenerbahçeli profili çiziyorsun arkadaşım. Bu kadar yazmışsın, provakatör demişsin, alnının ortası demişisin de bunlarla birlikte Mirsad'ı, Rasim'i ve Semih'i hiç anmamışsın. Kadrolu tetikçiler ve provakatörler Özaydınlı ile Uslu'nun adı dahi geçmemiş. Çete başı, yanına birilerini alarak takımında oynatmak için aldığı adama bodyguardlık yapan, silah tüccarı o seyirciyi mimikleriyle Efeslilerin üzerine gönderen başkanla ilgili bir kelime yok. Objektifsen de yayınla hadi..
Yorum Gönder